MEHMET AKSEL'DEN

Gıda bilgisi temel eğitimdir

18.02.2021

Gençleri hayata hazırlarken çok eksik kaldığımızı düşündüğüm bir konudan bahsetmek istiyorum müsaadenizle bugün.

Gıda bilgisi, yemek hazırlama ve doğru beslenme bilgisi.

 

Bu konu çocuklar için ne evde önem verilen ne de okulda müfredata alınan ünite başlıklarından biri olmaktan öteye gidebildiği için bir anda kendini 18 yaşında, bu konuda gayet bilgisiz bir yetişkin olarak buluverirsin küt diye… Geçmiş olsun.

Belki de yemek yemek günlük hayatımızın bir parçası olduğu için ya da yaşamın herhangi bir anında vakit ayırıp çok kolay öğrenilebilir varsayımıyla hareket edildiği için gıda bilgisi, ya sonraya bırakılır ya da hep göz ardı edilir, özellikle hayatı ilk anlamaya başladığımız yıllarda.

Bu jeton benim kafama ilk olarak birçok arkadaşımın evden ayrılıp üniversite yurduna ya da bekar evine yerleştiğinde kendi yemeğini pişirme konusunda resmen ‘aciz’ vaziyette olduğunu fark ettiğimde ve seneler boyunca hep birlikte berbat bir beslenme alışkanlığına maruz kaldığımızda düşmüştü.

Çocukken aldığımız çer-çöpü, yediğimiz pislikleri, ağzımıza sıktığımız tüp çikolataları, kapağından hediye çıkacak diye içtiğimiz sağlıksız içecekleri hatırlamak ve hatırlatmak bile istemiyorum, o başka rezillikti.

Günümüzde ise durum başka bir garip hal aldı.

Şu anda birçok çocuk, ailelerinin bilgisizliği ve ilgisizliğinden dolayı çok kötü besleniyor; yaş biraz ilerleyince sosyal mecranın, arkadaşlarının ve toplumun güzellik kriterleri nedeniyle bu yanlış beslenme daha da tehlikeli uçlara gidebiliyor.

Anoreksiyayla mücadele eden aileler var. Ne olduğunu dahi bilmeden “Vejeteryanım”, “Veganım” diyen 10 yaşında çocuklar vücutlarının harika bir tasarım olduğunun, ama bu makinanın doğru besin olmadan doğru çalışmayacağının farkında bile değil. Aslında pek çok aile de farkında değil, en kötüsü de bu. Ancak sorun ortaya çıkınca buna yönelik araştırma başlıyor ailelerde, o da belki.

Obeziteyle mücadele eden aileler farklı mı? O da öteki uç. İşlem görmüş, sağlıksız gıda ve içecek tüketimi çok yaygın. Hem bebekken, hem çocukken, hem de gençken.

Anahtar cümle

Anahtar cümleyi söyleyeyim mi size?

Çocuğun hayata hazırlanması.

Tabii ki ailenin doğru beslenme bilincinin olması, çok küçük yaşlardan itibaren çocuğa da bu ihtimamın gösterilmesi ve öğretilmesi, aslında bunun evin normal işleyiş hali olması en istenilen durum.

İşin kötüsü, anne babanın rol model olduğu, hayatın ilk ve bir ileriki alanını kapladığı kısımda da ciddi eksiklikler var. Doktor çocuğun yanında sebze yemeklerinden bahsettiğinde yüzünü buruşturan, “Ay ben bile onu ağzıma koymuyorum” diyen anne babalar duydum ben; o zavallı çocuğa sebze yemeyi nasıl sevdirebilirsin ki? Kısacası, farkındalığı veya bilgisi eksik anne babaların eğitimi de çok önemli.

İyisi ise çocuğun evde mutfaktan uzak tutulmaması, yaşına uygun olarak yemek yapılırken yapana yardım etmesi, gıda alışverişine ‘bilinçli ailesi’yle birlikte gitmesi, öğretici ve bir o kadar gerekli ve eğlenceli bir aktivite olabilir aynı zamanda.

Ama benim asıl değinmek istediğim konu okullar ve okulun çocuğu gıda bilgisi konusunda hayata hazırlaması.

Çocuğu, sağlıklı yaşamaya hazırlayacak genel bir bilinç oluşturulması.

Şimdiki eğitim sistemi çocukları ve gençleri ‘yaşam’a değil ‘sınav’a hazırlıyor ne yazık ki. Bu net.

Evet, devlet ilk ve orta okullarında gıda/beslenmeyle ilgili olarak hayat bilgisi derslerinde birtakım konular işleniyor. Bunların içinde karbonhidrat ve protein gibi ana gruplar anlatılıyor, sağlıklı ve sağlıksız seçimlerden bahsediliyor. Ama ne yazık ki ben bunları hem son derece yüzeysel buluyorum hem de başlık altları açıklamalarının müfredatla değil, öğretmenin ilgisi ve bilgisiyle sınırlı kaldığını düşünüyorum.

Kızımla sohbet etmiştik, bana söylediğinde haklı. “Özbakım nasıl sınava tabi bir konu değilse, beslenme de sınava tabi bir konu olmamalı ve çocuklar bu derslere severek ve isteyerek girip çıkmalı” demişti. Tartışılabilir.

Özel okullarda ise durum farklı bir gariplikte.

Seçmeli ders gruplarında evet bir yemek pişirme dersi var, hatta anaokulunda bile var, ama ne üzücü ki lay lay lom meyve salatası hazırlamak ya da fış fış hamur karıştırıp cookie, muffin yapıp gırgır geçmenin ötesine gidemiyor bu ders.

Bazı özel okulların yaptığı yemek satınalma anlaşmaları nedeniyle çocukların evden yemek getirmesinin bile engellendiğini duyuyorum.

Okul aile birliğinde görev alan bazı bilinçli anne ve babaların zorlayarak organik beslenme dahil olmak üzere pek çok konunun üzerinde durduğunu duyuyor ve seviniyorum ama bunlar da hep bireysel çabalar olarak karşımıza çıkıyor ve orada kalıyor.

Neler yapılabilir

Çok eleştirdim; şimdi de neler yapılabilir, ilk aklıma gelenler neler, onlara bakalım.

– Öncelikle belirtmek isterim ki aklıma gelen çözümler Milli Eğitim Bakanlığı tarafından uzun vadeli (en az 10 yıllık) bir strateji olarak ortaya konmalı. Sadece genel başlık belirleyip müfredata koymak yetmez; hangi okul tipinde hangi müfredat olacak, işin teorik ya da pratik kısmı çocuğun günlük hayatına geçirilebilecek şekilde nasıl aktarılabilir, işin eve taşınacak kısımları ne olmalı gibi bütün süreç planlanmalı ve bir gözlem-geri bildirim sistemiyle takip edilmeli.

 – Çocuklar ve gençler için gıda ve pişirme bilgisi temel eğitim müfredatında olmalı, sınıflar ilerledikçe de kapsamı derinleştirilmeli (temel yaşamı sürdürme bilgisi).

 – Malzeme tanıma, doğru malzeme seçme, gıdaları beslenme değerini kaybetmeden hazırlama, pişirme bilgisi verilmeli.

 – Bu konularda bilgisiz yetişmenin ileri yaşta sağlık konusunda önemli bir riski beraberinde getireceği öğretilmeli.

 – Beslenmenin her yaşta insan zihnine ve bedenine birebir etkisi/katkısı anlatılmalı.

 – Fonksiyonel beslenme eğitimi harika olurdu bu grup için (Ben de yeni öğreniyorum).

 – Üniversiteli genç alışveriş yaptı, güzel de seçti, peki nasıl muhafaza edecek, aldıklarını hangi sırayla pişirecek, haftalık menü/alışveriş organizasyonunu nasıl ayarlayacak, bunlar öğrenilmeli.

 – Özel ya da değil tüm okullar bu programın içinde olmalı (Beden eğitimi dersi kadar, hatta belki ondan da fazla gerekli).

Mutfak tarafına gelirsek:

 – MEB bu konuda danışmanlık alarak bir müfredat oluşturabilir. Devlet okulları, köy okulları, meslek liseleri, özel okullar ve her ne okulsa, hepsinin formatı ve içeriği farklı olabilir.

 – Yemekhaneler kullanılabilir, hem çocuklar için eğlenceli olur hem de işletenin ortalığı temiz ve bakımlı tutması için fazladan bir zorlayıcı sebep daha size…

 – Çocuklar dönüşümlü olarak yemekhanede çalışabilir, malzemeyi ve temel pişirmeyi öğrenebilir. Düzgün bir müfredatla ve nitelikli eğitmenlerle çözülebilir bu konu. İnanın tek bir okul bunu yapmaya başlasa zaten diğer okullar da örnek alıp ya da taklit edip yapmaya başlar.

 – Bu bağlamda erken yaşlardan başlayarak çocuklar için beslenme ve mutfak bilincini yerleştirmeye yönelik eğitimler ve atölyeler hazırlanabilir.

 – Yurt odaları ve öğrenci evlerindeki beslenme formatlarının yetersizliği ve kalitesi göz önünde bulundurularak aynı şekilde yurtların da mutfakları elden geçirilebilir, temel malzemelerle hızlı ve kolay yemekler hazırlamak üzerine kısa mutfak pratik eğitimleri kurgulanabilir.

Bu arada aklınızdan geçeni duyar gibi oluyorum ve haklısınız, her okulun tabii ki mutfağı olmayabilir ya da bunu yapabilmek için kaynakları kısıtlı olabilir. Ama inanın bana öğrencilerin dönüşümlü çalışacağı bir mutfak yapmak hiç de zor değil. Eminim ülkemizin bu konuyu sahiplenmek isteyecek Arçelik ve Vestel gibi markaları vardır.

Strateji kısmı çok önemli ama. Çoğunlukla ülkemizde benzer projelerle bir senede show yapılıp gerisi getirilmiyor projenin. Özel sektör ve devletin elini beraber taşın altına koyacağı bir iş olmalı bu proje. Hem MEB’in önü açılmalı doğru kadroyla hem de MEB önünü açmalı projenin, sponsor markaların, doğru  içeriklerin ve kurgunun…

Özgüven meselesi

Hatırlıyorum da biz büyürken bazı özel okullarda ve kolejlerde ‘ev ekonomisi’ dersi vardı. Yemek yapmaktan temel kişisel bakım ve hijyen bilgisine, basit dikiş pratiklerinden estetik duygusunun anlaşılmasına kadar hem pek çok temel bilgi öğreten bir dersti hem de ortaya bir eser çıkarıldığı için çocukta bir özgüven oluşmasını sağlıyordu. Müfredatta zorunluydu, yaş ve sınıf ilerledikçe bu bilgi derinleşir ve detaylanırdı. Bu bilgiyle büyüyen çocuk elbette kendi çevresine, ileride kendi çocuklarına örnek olur, bu bilgi yeni nesillere taşındıkça hep o altını çizdiğim ‘temel hayat bilgisi’ halini alır, olmazsa olmaz olurdu. Buna bir ‘survival’ (hayatta kalma) yetkinliği de denilebilir.

Şimdi böyle bir içerik okullarda kalmadı, eğitim ‘sınava hazırlık’ sistemine dönüşünce öncelik elbette sınava hazırlayan müfredatlara verildi. Temel hayat bilgisi dediğimiz bu konu da anne-babaların farkındalığına ve inşallah çocuklarını doğru yönlendirmesine ve gayretine bırakıldı.

Böyle bir eğitimle büyüyen çocuk çok iyi yemek yapar falan demiyorum. Ama iş başa düştüğünde kendini bu konuda idame ettirecek, sağlıklı ile sağlıksız arasındaki farkı görebilecek, yaş aldıkça da bu konularda vitesi kolayca yükseltebilecek mutfak ve ortam özgüvenine kesin sahip olur diyorum.

Fırsatı görelim

İçinden geçtiğimiz günlerde ise bambaşka bir gariplik çıkageldi. Çocukların yemekle haşır neşir olması, ‘temel ihtiyaç’ olarak görüldüğü için değil, yemek pişirmenin moda olmasıyla gelişti.

Mutfak, yemek pişirme, aşçı olmak gibi konular medyanın ve dijital dünyanın da erişim gücüyle gündemin büyük bir bölümünü meşgul ediyorken çocukların da ‘cool’ bulduğu bir hobi oldu.

Aslında belki tam da burada büyük bir fırsat var, görelim: Yemek ve yemek pişirme bu kadar gündemdeyken, sadece ‘suşi’ yapabilmenin değil, ‘yemek konusunda donanımlı bir insan olma’nın cool olduğunu anlatmalı çocuklara ve gençlere. Hem evde, hem okulda.

Çocukların ‘master chef junior’ olarak bile yarıştırıldığı, iyi yemek pişirmenin bu kadar önem kazandığı şu sıralarda, gelin bunu bir kerelik ‘sınav’, bir ‘yarışma’ olmaktan çıkarıp sürdürülebilir bir fırsata çevirelim. 

Bir de işin ‘meslek tanıtımı’ tarafı var tabii. ‘Şeflik’ çok havalı. Eskiden ‘Aşçıya kız verilmez’ algısında bir meslekken, bugün pek çok çocuk “Şef olacağım ben” deyiveriyor. Bu çok güzel; çok güzel de, bu çocuk ailesinde veya yakın çevresinde bir şef yoksa şef olmak ne demektir sadece televizyondan, ekrandan görüyor. Bunun bir meslek olduğunu, mutfak atmosferini, mesleğin iyi ve zor yönlerini, fizikselliğini, disiplinini, kısacası mesleğin gerekliliklerini bilmiyor. Yemek yapmak ile bu işi meslek edinmek arasındaki farkı da idrak edemiyor.

Sonuç olarak…

Okullar, 12 yıl zorunlu eğitim sürecinde çocuklara gıda ve yemek pişirme bilgisi verme konusunda önemli bir araç olabilir, olmalı.

Gençler bunu ister kendi vücutları için kullansın isterse kariyer yolu olarak seçsin.

Yazarın notu:

Tasarım Beceri Atölyeleri (TBA) bu kapsamda MEB’in son çalışmalarından biri.

Ama beş temel atölye arasındaki Yaşam Becerileri Atölyesi’nde evde ve bahçede çocuklar için gerekli tüm bilgiler içinde ‘Yemek Kültürü’nün 16 konu başlığından biri olarak yer almasını yine yetersiz ve yüzeysel buldum.

İlgilenenler detaylı bilgi için göz atabilir.

Keşke bu konuda doğru insanlardan ya da kurumlardan danışmanlık alarak ilerleselerdi.