Üslup
10.09.2021
Yazılarım Perşembe akşamları basılıyor ve dün yazı gönderemememin sebebi… Buyurun okuyun.
Aslında dün yaşadıklarımı yazmayacaktım.
Çünkü ‘olabilir’ dedim, ‘benim de hatam var’ dedim falan, ama bazen insan anlık olanlara, mimiklere, nüansa o kadar içerliyor ki, bugün bu konuyu yazmadan edemedim.
Yazılarımı okuyanlar biliyordur, karım ve çocuklarımla birlikte Lizbon’da yaşıyorum ama işim gereği o kadar çok gidip geliyorum ki, artık nerede yaşadığımı ben de şaşırdım.
Dün 12:30 uçağı ile İstanbul – Lizbon uçuşum vardı, saat 10:30 gibi havaalanında oldum.
Güvenlik kontrolünden geçtim ama ne geçiş.
Asık suratlardan mı bahsetsem, kalabalığa rağmen açılmayan ikinci bir kontrol hattından mı, kemerimi şortumdan ve bilgisayarımı çantamdan çoktaaan çıkarttığım halde suratıma kemerimi ve bilgisayarımı çıkartmam gerektiğinin bağırılmasından mı bahsetsem.
Neyse orayı atlattım.
Check-In’e doğru yürüdüm. Check-In’e geldiğinizde önce sizi bir kontrol noktası (Turkish Ground Services / TGS) karşılıyor.
Beyefendiye oturma iznim olduğunu söyledim, pasaportumu gösterdim, onayını aldım ve geçtim.
Biraz daha ilerleyip sıram gelince kiosktaki hanımefendinin yanına gittim.
Covid testimi gösterdim, bilet işlemimi yaptım, bavullarımı teslim ettim ve pasaport kontrole doğru yöneldim.
Pasaport kontrol de kalabalık ve orada da açık kiosk sayısı iki. (Buna da şükür, bazen bir)
Orayı da geçince karşınıza ikinci kontrol noktası geliyor.
Dört-beş hat var ama yine tek bir hat açık, yine kalabalık var ve asıl sinirime dokunan yalan/yanlış tüm tekerlekli sandalye sipariş edenlerin pişkin pişkin sırıtarak önümüze geçmesi, tekerlekli sandalyenin bir uyanıklık aracı olarak kullanılması. Biz de hıyar gibi bekliyoruz sırada. (O tekerlekli sandalyeyi kullananlar da başka kaba, sıradakileri hamamböceği gibi gören bir çakarlı araç zihniyeti)
İkinci güvenlik kontrolde tekrar kemer, bilgisayar, saat, telefon direktifleri eşliğinde üçüncü engeli de aştım.
İyi bir benzetme bu… Yapmanız gereken her şey bir engel, her şey bir sıkıntı bu ülkede. Askerdeyken komutanın ağzından çıkan tonlama kıvamında bir üstten buyurma durumu var her üstlenilen görevde.
Uçağın kapısı açıklanmamıştı, ben de gittim ve bekleme salonunda oturdum. Yemeklerin sunumu pandemi döneminde şeklen değişti ama yine de hoşuma gidiyor, orada bir-iki zeytinyağlı yemek ve belki bir dilim pide.
Baktım kapı açıklandı, el valizimi kaptım ve uçağın kapısına gittim.
Merhaba bir TGS kontrolü daha. Hanımefendiye de oturumum olduğunu söyledim ve pasaportumu uzattım.
Pasaportumu inceledikten sonra kendisi bana oturma iznimin tarihinin geçtiğini ve uçamayacağımı belirtti.
Bu izinlerin pandemi nedeni ile uzatıldığını söyledim ama kendisi o kadar emindi ki binemeyeceğimden, ne desem boş.
Ankara’daki Portekiz Büyükelçiliği’ni aradım, durumumu anlattım, ne hikmetse onlar da durumdan bihaber.
Başa gelen çekilir, yürüdüm geriye, biliyorum yanlış yere durduruluyorum ama ne yapacaksınız ki?
Önce Türkiye’ye pasaport polisinden tekrar giriş yaptım, sonra biletlerimi açığa aldırdım (kısa yazıyorum ama siz ekleyin bir 45 dakika daha) ve en sonunda da içim burkularak uçağımın kalmasını bekledim ki valizlerim çıkartılsın.
Hayret ki valiz teslimdeki beyefendi güler yüzlü ve yardımcı olmak ister bir ruh halindeydi ama yapabileceği fazla da bir şey yoktu ve geçti mi bir saatim de orada valiz beklerken.
Bu arada karımla devamlı telefondayım ve o beni WhatsApp’dan evrak bombardımanına tutuyor ki, izinler, açıklamalar, aynı olayları yaşayanların yazışmalarından örnekler, vb.
Çıkınca otomobile valizlerimi koydum ve tekrar dış hatlara girdiğim kapıya gittim çünkü bir yanlışlık olduğunu biliyorum ve anlatmam lazım derdimi birilerine, gitmem gerekiyor Lizbon’a.
Tekrar güvenlik sırası, tekrar kemer, saat, telefon direktifleri arasında sabah ilk karşılaştığım TGS bankosuna tekrar gittim ve oradaki aynı beyefendiye başımdan geçenleri anlattım.
Pasaportumu (tarihi geçmiş ama bir genelge ile uzatılmış), oturma izin kartımı (uçağın kapısındaki hanım göstermediğimi iddia ediyor ki, yanımda olan kartı neden göstermeyeyim) ve karımın gönderdiği evrakları gösterdim.
Beyefendi tüm yolcuları bırakıp (nedense) benimle ilgilendiğini söyledi ve yaklaşık bir saat süren bitmez tükenmez bir mesajlaşma trafiğinden sonra benim haklı olduğumu, gidebileceğimi ama uçağın kalktığını söyledi.
Yarınki uçağa binersem hiçbir sorunla karşılaşmayacağımı ve konuyu bildiklerini iletti.
Tekrar gittim THY bankosuna, nazik bir beyefendi ‘ben sizin biletlerinizi yarına aldırayım’ dedi. Teşekkür ettim bir taraftan, öteki taraftan da ‘değdi mi’ diyorum içimden ama ne çare.
Yarım saat bekledim yarınki uçuşumu onayladılar, bir buçuk saat daha bekledim, dönüş uçağım onaylanmadı. Sanırım bankodaki beyefendi de üzüldü ki, ‘siz gidin evinize lütfen ben size onay gelince gidiş dönüş biletlerinizi mail ile gönderirim‘ dedi.
Sanırım saat 5’e geliyordu ki havaalanından çıkabildim, galiba bir-iki saat sonra da dönüş uçağımın da onaylandığının ve biletlerimin kesildiğinin mailini aldım. Teşekkür ederim kendisine.
Bakın ben bu yazıyı yazmayacaktım.
Uçağın kapısındaki hanımefendinin suçu olduğu kadar benim de suçum var bu başıma gelenlerde.
Portekiz uçağının kapısında duran bu görevdeki bir insanın Portekiz’in koyduğu kurallar ve yaptığı açıklamalardan haberi olmalı.
Ama daha da önemlisi, seyahat eden insanlara anlayışlı bir şekilde yaklaşmalı ve uçmasına gayret eder bir tavır içinde olmasını bilmeli. Devamlı bir telaş halleri, devamlı bir üstten konuşma…
Ben de her hafta uçsam da açıklama evraklarını yanımdan ayırmamalıyım, pasaportumun üzerindeki iki senelik izin 5 gün önce dolmuş, ne yalan söyleyeyim bakmayı ihmal etmişim ve suçluyum. (Dolsa da dolmasa da uzatıldığını biliyorum ama, söyledim de)
Ama şimdi gelelim asıl üzüldüğüm meseleye.
Bu sabah tüm işlemlerden tekrar geçtim, dış hatların girişinden itibaren dünkü olayı benimle beraber yaşayan herkes ya üzüntüsünü iletti ya da şikayet etmemi tavsiye etti. Ben şikayet edecek bir durum görmüyorum.
THY bankolardan birinde bir başka hanımefendi dedi ki, ‘bunu bir THY personeli yapsa işitmediğimiz laf, verilmedik ceza kalmıyor, maaşımızdan bile kesiyorlar bazen, Allahtan taksitle’.
Ama uçağın kapısına ‘boşa geçen’ tam bir günün ardından geldikten sonra dün geçişime izin vermeyen hanımefendiden en azından sıcak bir gülümseme beklerken beni yine aynı surat ifadesiyle, aynı soruşturma ve yazışmalar için tekrar kenarda kapıda ayakta bekletmesine… nasıl diyeyim?
İçi acıyor insanın.
Her şey olmuş olabilir, ben de hata yapmış olabilirim, o da yapabilir.
Ama ertesi gün aynı üslup?
Umarım çalıştığı kurumun üslubu bu değildir.
O hanımefendiye hatırlatmak istediğim bir deyim var, dilerim bundan sonraki hayatında işine yarar;
Bir kalbi kazanmak ile kaybetmek arasında çok ince bir çizgi vardır; üslup.