Yazmak
20.01.2022
Geçen gün bir köşe yazısı okudum, hayatımızı tasarlamayı öğretiyordu.
Önce iyi düşüncelerimizi bir kağıda yazacakmışız, bu yazdıklarımız kendimizi tanımamızı sağlayacakmış, sonra bu bilgiler sayesinde kendimizi geliştirecek, iyileştirecek, sonunda da benzer iyilikte bir eş bulacakmışız.
Stanford Üniversitesi Tasarım Direktörü Bill Burnett’ten de bir alıntı vardı yazıda. Beyefendiye göre hayatımızdaki noktaları birleştirip beş yıllık üç adet plan yaparak bir prototip çıkartacakmışız.
Üzerine biraz domates sos, biraz tuz ve biraz da biber koyarsak tamamdır bizim hayat.
Böyle iş mi olur ya?
Eskiden çıkmış bir kitabı hatırlattı bu bana: Secret.
Özetle, iyiyi düşünerek iyiyi çağıracağımızı, iyiyi çağırarak istediklerimize nasıl sahip olabileceğimizi ve istediğimiz her şeyi nasıl yapabileceğimizi anlatıyordu.
Hemen ardından biz Türklerin bayıldığım mizah anlayışıyla kontr bir kitap çıkmıştı: Hassecret.
Kitabın bir yerinde şöyle bir cümle vardı: “Spiritüalizm denilen bu salgın hastalıkla yanıbaşımdaki, tanıdığım, sevdiğim insanların yok oluşlarına ya da başkalaştıklarına şahit olmak bana kötü bir his verdiği için bu kitabı yazdım.”
Uzatmayayım, söylemek istediğimi zaten anladınız.
Çok merak ediyorum, iki yıl önce hayatımıza giren pandemi o kağıtlarda yazılan hayallere ne yaptı, o tasarlanmış, o iyi düşüncelerle dizayn edilmiş hayatların altını üstüne getirmedi mi?
Benim gibi gerçekçi ve sonuç odaklı bir insan için fazla uçuk köşe yazıları bunlar.
İnsanların hazırlayacağı ‘yapılacak listesi‘ ve kağıda yazdığı dileklerle başarıya ya da istediklerine ulaşacağı kandırmacası…
Bakın…
Her şey kişinin ne istediğini bilmesiyle başlıyor (Öyle kağıda yazmaya falan gerek yok).
Siz istemek deyin, ben tutku, başkası başka bir şey.
Tutku önemli bir faktör. İnsanın kendi kendini motive etmesi ve çalışması.
Haa disiplin mesela, disiplin de önemli bir faktör.
Bütün bunlar oldu mu o işe odaklanıyor, onunla yatıp kalkıyor, ona kilitleniyor ve gerekirse kafanız kırılana kadar duvarlara tosluyorsunuz. Ne gündüzünüz kalıyor ne geceniz. Yetmeyen günler, uyku tutmayan geceler, unutulan öğünler, değişen öncelikler, 7/24 keyifli bir heyecan hali.
Yani bence istemek ile oldurmak arasında tasarlamak, kağıtlar kalemler falan yok. Sadece ve sadece kişinin kendisi var.
Bazen gizemli faktörler de söz konusu olabiliyor tabii ki; bazısı buna şans diyor, bazısı alın yazısı. Ama bunların doğaüstü güçler falan olduğunu da düşünmüyorum, hadi çok zorladık, ‘dünyanın ve yaşamlarımızın akışı‘ diyebilirim kendi adıma.
Tabii insanda ne istediğini bilememe durumu da sıkça yaşanıyor, bunu doğal bir insanlık hali olarak görüyorum.
İnsanlar belli dönemlerde kendilerini sıkışmış hissedebiliyor, normaldir, ben de hissettim yüzlerce kere. O zaman da en azından ‘ne istemediğimi‘ bilmek için bir ışık oldu bu hislerim bana. Siz ne düşünürsünüz bilemem.
Yazıdaki ‘eş iyilikte birini hayatınıza çekmek‘ paragrafına ise çok güldüm. Birini sevmek için illa o kişinin eş iyilikte mi olması lazım? Bence hayır, eş iyilikte olmasa da birini sevebilirsiniz.
Sevmek öyle derin düşünmeyi falan barındırmaz içinde, seversiniz sadece. Aşkın da öyle planlamakla, listelerle falan olacak bir şey olmadığı düşüncesindeyim.
Liste yapmaya gelirsek…
Ben sadece yapacaklarımı unutmamak ya da atlamamak için liste yapıyorum.
Yaşamımızı listelemeye çalışmak hayatın keyfini kaçırmaz mı?
Konu yazmaktan açıldı, nereye geldi…
O yazıyı okuyunca bunları yazmak istedim.
Yazmak demişken, bir yıldan fazla olmuş Diken’e yazmaya başlayalı.
Sağolsun Erdal (Güven), sağolsun Harun (Simavi), sayelerinde hayatıma ‘keyif verici bir madde‘ daha ekledim.
Erdal -nadir de olsa- uğruyor bana, sohbet ediyor, personel yemeği yiyor ve güzel şaraplar içiyoruz birlikte. Genelde yurt dışında zaman bulabildiğim öğlen şarap içme keyfini onun sayesinde Türkiye’de de yaşıyorum.
Geçen gün sohbet sırasında, “Yazdıkların bizim ‘zamansız yazılar’ dediğimiz türden yazılar, gel bunları ileride kitap yapalım” dedi.
Gururum okşandı.
Yazdıklarımın kitap olma değeri taşıyıp taşımadığını şu an için bilemiyorum, çok isterim taşımasını, uğraşıyorum da tek tek iyi olmaları için ama ister gazetede olsun ister kitapta asıl dileğim, okuyan birilerinin faydasına olması yazdıklarımın.
Galiba hayatta çok önemsediğim şeylerden biri bu; bir şeylerin birilerinin faydasına olması.
Özen gösteriyorum yazarken. Her birini yazmam yarım gün ile bir gün arası sürüyor. En çok da uçakta yazmayı seviyorum.
Tamamdır dedikten sonra bile bazı değişiklikler, vurgular ya da ufak tefek imlâ hataları için onlarca kez tekrar tekrar okuyorum yazdıklarımı.
Belki mesleği yazarlık olan birine bu yaptıklarım salakça gelecektir ama ben meslekten değilim ve bu iş nasıl yapılır bilmiyorum; dolayısıyla el yordamıyla anca böyle toparlayabiliyorum durumu.
Spesifik bir konu olursa nadiren de olsa yanlış bir bilgi vermemek için konu hakkında bilgisi olan tanıdıklarıma danıştığım ve öğrendiğim şeyler de oluyor.
İki, üç de arkadaşım var; önden okuma ayrıcalığı ve beni azarlama yetkisi olan.
Bazen zorlanıyorum ne yazayım diye bazen de birdenbire geliyor, ‘çiş‘ gibi.
Kafasından aynı anda onlarca farklı şey geçen bir deli olduğumdan çoğunlukla bir anda o geçişenlerden birine aklım takılıyor ve yazasım geliyor.
Zaman zaman o gün (hatta o an) yaşadığım güzel bir şey bana ‘Paylaş beni, hadi paylaş beni‘ diyor, bazen de o günkü berbat, kötü, sevimsiz tecrübem, ‘Yazmazsan hatırım kalır, hadi bakalım buradayım‘ diyor.
Bazen de arkadaşlarım ‘Yazsana’ diye bir konu öneriyor, ama kafalarından o anda neyin niye geçtiğini bilemediğimden yazmamı istedikleri konunun ana fikrini bir mail ile özetlemelerini rica ediyorum. Eğer okuyup anladıktan sonra konu ilgimi çekerse ve o konu hakkında ilgim-bilgim varsa ve de o konuda kendi bakış açımı katarak okuyana fikirlerimi ya da kendime göre çözümlerimi anlatabileceğimi düşünürsem, memnuniyetle yazıyorum.
Yazı yazmaya başladığımdan beri yakınlarım ve arkadaşlarım tarafından yadırganan bir durum var.
Bazıları özel hayatım, ailem, işim ve ilişkilerimle ilgili yazmamdan rahatsız (Rahatsız demeyeyim de garipsiyor diyeyim hadi).
Halbuki ben hiç böyle düşünmüyorum.
Bazen yazılarımın arasında bahsediyorum, benim eğitimini aldığım bir uzmanlık alanım, eğitimini aldığım bir mesleğim yok diye; olan şeyim geçmişte ve bugün yaptıklarım ve ilerisi için düşüncelerim. Yazarak yapmaya çalıştığım şey de işte bu geçmişle olgunlaşan tecrübelerimi, fikirlerimi, hayata bakış açımı ve ilerisi için düşüncelerimi okuyan kişilerle paylaşmak.
Şimdilik yazmak konusunda üç dileğim var:
– Umarım daha yazacak çok konu bulurum,
– Umarım günün birinde hiç kimseye mahcup olacak bir şey yazmam,
– Umarım yazdıklarımın birilerine bir şekilde faydası olur bu hayatta.
Ama fikirlerimi empoze ederek, baskı kurarak veya saçma sapan tavsiyeler vererek değil tabii ki.
Velhasıl kelam, kendimden de verdiğim örneğe bakarak eğer illa bir şeyler yazacaksanız başkaları için bir şeyler yazabilirsiniz diye bir fikir verebilirim size (Kaşla göz arasında yazanı da eğitiyor).
Benim yazmaya başlamam nasıl oldu biliyor musunuz?
Bazı dostlarım, iş ve spor hayatımda yaşadığım başarı ve başarısızlıklarımı, hayal kırıklıklarımı, iflaslarımı, şirket içi ya da arkadaş toplantılarında sohbet formatında anlatmamı istemişti.
Titizlikle günlerce üzerinde çalışıp hazırlandığım konuşmalarımın notları, işte bu yazılarımın başlangıcı oldu diyebilirim özetle.
Kurumsal toplantılara konuşmam karşılığı para teklif edenler de oldu, içimden güldüm ve teşekkür ettim; kabul etmedim tabii ki (Her şeyi abartmayı ne severiz).
Konuşacaksam bedelsiz ve genelde okullarda olmasını tercih ediyorum.
İster yazı olsun ister konuşma iç dünyam ve yaşadıklarımla karşımdakileri düşündürüp ilham vermeyi amaçlıyorum.
Bazen iş hayatım konusunda yazıyorum, benim yanlışlarım başkalarına ders olsun diye.
Bazen eğitim hakkında yazıyorum, tüm hayatım boyunca her alanda hissettiğim ihtiyacı kafalara perçinlemek için.
Bu sefer de saçma bulduğum o yazıdan hareketle ne yazdığımı ve nasıl yazdığımı anlatmak istedim sizlere.
Kim bilir belki sizin de midenizde bazı kelebekleri harekete geçirir, siz de yazarsınız.